Tıp Fakültesi - Öksüzhttps://hdl.handle.net/11436/532024-03-29T12:18:56Z2024-03-29T12:18:56ZBipolar bozukluk tanılı hastaların ötimik dönemde uyku parametrelerinin değerlendirilmesiSalihoğlu, Gözdehttps://hdl.handle.net/11436/6002020-12-19T09:28:39Z2019-01-01T00:00:00ZBipolar bozukluk tanılı hastaların ötimik dönemde uyku parametrelerinin değerlendirilmesi
Salihoğlu, Gözde
Giriş ve amaç: Uyku bozukluğu bipolar bozuklukta yalnızca manik ya da depresif epizoda özgü olmayıp epizodlar arası dönemde de mevcuttur. Uyku uyanıklık döngüsündeki bozulmanın uyku kalitesini bozduğu; azalmış tedavi yanıtı, kötü hastalık gidişi, artmış morbiditeye yol açtığı, işlevsellik ve yaşam kalitesini olumsuz etkilediği öne sürülmektedir. Bu çalışmada bipolar bozukluk (BPB) ötimik dönem olan hastalara gerek nesnel gerekse öznel test değerlendirmelerini kullanarak uyku parametrelerini, uyku özellikleri ve kalitesi ile ilişkili klinik özelliklerini, uyku özelliklerinin kişinin işlevselliği üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma Ocak 2016 - Aralık 2018 tarihleri arasında, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Uyku Bozuklukları Merkezine başvurmuş, polisomnografi (PSG) tetkiki yapılmış, aynı tarihler arasında psikiyatri polikliniğine başvuran BPB ötimik dönemdeki 33 hasta ile yürütülmüştür. Hastalara Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme Ölçeği, Young Mani Derecelendirme Ölçeği, Pittsburg uyku kalitesi indeksi (PUKİ), Epworth uykululuk ölçeği (EUÖ), Uykusuzluk Şiddeti indeksi (UŞİ) ve bipolar bozukluk işlevsellik ölçeği uygulanmıştır. Hastalar sosyodemografik ve klinik değişkenler ile uygulanan ölçekler ve PSG verileri açısından karşılaştırılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan 33 hastanın (ortalama yaş:40,5±9,4 yıl) çoğunluğunun kadın (% 57,6), evli (% 66,7), ilköğretim mezunu (% 42,4) ve çalışabilir düzeyde (% 78,8) olduğu belirlenmiştir. Hastalar BPB'nin klinik özellikleri açısından ele alındığında hastaların çoğunluğunun BPB 1 (%72,7) tanısı bulunmaktadır. Ailede ruhsal hastalık öyküsünde en sık bipolar bozukluk (%36,4) bulunmakta, unipolar depresyon (%21,2) ikinci sırada gelmektedir. Hastaların yarısından fazlasında mevsimsellik (%60,6), ataklarda psikotik belirtiler (%54,5) ve yatış öyküsü (%54,5) olduğu izlenmiştir. Çalışmamızdaki tüm hastalarımız duygudurum dengeleyici (DDD) kullanmaktadır. %9,9'u sadece DDD kullanırken %63,6'sı DDD ile antipsikotik (AP) kombinasyonu ve %27,3'ü ise DDD, AP ve antidepresan (AD) kombinasyonu kullandığı görülmüştür. Çalışmaya alınan hastaların %45,5?inin uyku kalitesinin kötü olduğu saptanmıştır. Örneklem grubu BPB 1 ve BPB 2 olarak ikiye ayrılmış, iki grup arasında PUKİ, EUÖ ve UŞİ arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olmadığı bulunmuştur (p=0,509, p=1,162, p=0,190). BPB 1 ve BPB 2 arasında Bipolar işlevsellik ölçeğinin damgalanma hissi alt ölçeğinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu bulunmuştur (p=0,014). İki grup arasında TRT, evre 3 alfa ve REM alfa arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu bulunmuştur (p=0,034, p=0,007, p=0,011). Örneklem grubumuzun kullandığı ilaçlarla polisomnografik parametrelerin arasındaki ilişki analiz edilmiG; ilaçlarla uykunun NREM ve REM yapısı arasında ilişki saptanmazken, NREM ve REM uykunun evre 1 delta, evre 2 beta, evre 3 beta ve REM beta dalgaları ile uyanıklık (arousal) reaksiyonu oluştuğu ve anlamlı farklılık olduğu bulunmuştur (p=0,007). Kullanılan ilaçlarla bipolar işlevsellik ölçeğinin arasında toplam işlevsellik puanı ve arkadaşlarla ilişkiler alt ölçeğinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p=0,023, p=0,042). PUKİ'ye göre uyku kalitesi bozuk olan ve olmayan grup arasında arkadaşlarla ilişkiler alt ölçeğinde anlamlı düzeyde fark saptanmıştır (p=0,002). UŞİ'ye göre uykusuzluğu olan grupla olmayan grup arasında bipolar işlevsellik ölçeği toplam puanı ve duygusal işlevsellik alt ölçeği arasında istatistiksel düzeyde anlam olduğu tespit edilmiştir (p=0,001, p=0,003). Sonuç: BPB ötimik dönemde subjektif testlerle gösterilen uyku kalitesi ve işlevsellikteki bozulmanın yanı sıra uyku parametrelerinde değişiklikler olduğu görülmektedir. Bipolar bozuklukta biyolojik bir belirteç olabileceği düşünülen uyku değişikliklerinin bilinmesi, psikiyatrik görüşmelerde sorgulanması, psikososyal yaklaşım ya da farmakoterapilerle tedavi edilmesi yineleme ve depreşmeleri önleme, klinik gidiş ve işlevselliğin düzelmesine katkı sağlayacaktır. Introduction and Objective: Sleep disorders in bipolar disorder are not only specific to manic or depressive episodes, but also occur in the inter-episodic period. The deterioration in the sleep awakening cycle disrupts sleep quality; decreased treatment response, poor progression, increased morbidity, functionality and quality of life are adversely affected. The aim of this study was to investigate sleep parameters, effects sleep characteristics and quality on the clinic characteristics and functionalty in individuals who BPD euthymic period with subjective and objective tests. Method: 33 patients who BPD euthymic period that applied Recep Tayyip Erdoğan University Medical School sleep disorder center on between January 2016 and December 2018, PSG was performed and then applied to the psychiatry clinic between the same dates were included in the study. Patients were applied Structured Clinical Interview for Axis I disorders, Young Mania Rating Scale, Pittsburg Sleep Quality Index (PSQI), Epworth Sleepiness Scale (ESS), Insomnia Severity Index (ISI) and Bipolar Disorder Functioning Questionnaire. Patients were compared in scale of sociodemographic and clinical variables and polysomnography data. Findings: Of the 33 patients (mean age: 40,5 ± 9,4 years) included in the study, the majority were woman (%57,6) , married (%66,7), primary school graduates (%42,4) and can work (%78,8). When the patients were evaluated in terms of the clinical features of BPD, the majority of patients were diagnosed with BPD 1 (%72,7). In the family history of mental illness, bipolar disorder (%36,4) was the most common and unipolar depression (%21,2) was the second most common disorder. More than half of the patients had seasonality (%60,6), psychotic symptoms (%54,5) and hospitalization history (%54,5). All patients in our study used mood stabilizers (MS). While %9,9 used only MS, %63,6 had a combination of MS and antipsychotic (AP), and %27,3 had a combination of MS, AP and antidepressants. Sleep quality was found to be poor in %45,5 of the patients. The sample group was divided into BPD 1 and BPD 2, no statistically significant relationship was found between the PSQI, ESS and ISI (p=0,509, p=1,162, p=0,190). A statistically significant difference was found between the BPD 1 and BPD 2 in the stigmatization subscale of the bipolar functionalty scale (p=0,014). There was a statistically significant difference between the two groups in terms of TRT, stage 3 alpha and REM alpha (p=0,034, p=0,007, p=0,011). The relationship between the drugs used in our sample and the polysomnographic was analyzed and there was no relationship between the drugs and NREM and REM stages, but NREM and REM sleep stages had arousals with stage 1 delta, stage 2 beta, stage 3 beta and REM beta waves and there was a significant difference (p=0,007). There was a significant difference in total functionality score and friendship subscale between the drugs used and the bipolar functionality scale (p=0,023, p=0,042). According to the PSQI, there was a significant difference in the relationship between the group poor sleep quality and the healty group in the friendship subscale (p=0,002). According to the ISI, it was found that there was a statistical significance between the group with insomnia and the healthy group in the bipolar functionality scale total score and the emotional functioning subscale (p=0,001, p=0,003). Conclusion: There are also changes in sleep parameters in BPD euthymic period such as sleep quality and functionalty deterioration which are indicated by subjective tests. Knowing the sleep changes that may be abiological marker in bipolar disorder, examining them in psychiatric interviews, treating with psychosocial approach or pharmacotherapy will prevent recurrence and relapse, improve clinical course and functionality.
2019-01-01T00:00:00ZYeni tanı meme kanserli hastalarda 1,5 tesla manyetik rezonans cihazı ile elde olunan kısaltılmış meme manyetik rezonans görüntüleme protokollerinin preoperatif evrelemedeki etkinliğiKadıoğlu, Maksude Esrahttps://hdl.handle.net/11436/5962020-12-19T09:28:20Z2019-01-01T00:00:00ZYeni tanı meme kanserli hastalarda 1,5 tesla manyetik rezonans cihazı ile elde olunan kısaltılmış meme manyetik rezonans görüntüleme protokollerinin preoperatif evrelemedeki etkinliği
Kadıoğlu, Maksude Esra
Amaç: Yeni tanı meme kanserli hastalarda 1,5 T MRG ile elde edilen kısaltılmış meme MRG protokollerinin preoperatif evrelemedeki etkinliğini belirlemek. Gereç ve Yöntem: Hastanemizde Ağustos 2014-Ocak 2018 tarihleri arasında meme kanseri tanısı almış ve 1,5 T MRG ile preoperatif evreleme amaçlı meme MRG tetkiki yapılan 94 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hasta görüntülerinden üç ayrı kısaltılmış protokol oluşturuldu. Birinci protokolde (AP1) aksiyel yağ baskılı T2 ağırlıklı görüntüler ile difüzyon ağırlıklı görüntüler, ikincide (AP2) aksiyel yağ baskılı 2.dk substrakte T1 ağırlıklı görüntüler ve üçüncüde (AP3) aksiyel yağ baskılı 2.dk substrakte T1 ağırlıklı görüntüler ile difüzyon ağırlıklı görüntüler iki farklı okuyucu tarafından değerlendirildi. Her protokolde lezyon yeri, sayısı, boyutu, aksiller lenfadenopati varlığı değerlendirildi. Bulgular her iki okuyucu tarafından oluşturulan tam protokol ile karşılaştırılarak okuyucular arasındaki uyum değerlendirildi. Bulgular: Lezyon yerini, lezyon sayısını, aksiller lenfadenopati varlığını tespit etmede her iki okuyucu için de tam protokol ile kısaltılmış protokoller arasındaki en iyi uyum AP3 ile sağlanmıştır (Kappa değerleri sırası ile lezyon yeri için 0.979, 0.976, lezyon sayısı için 0.980, 0.855, aksiller LAP için 0.978, 0.890). Tüm parametrelerin değerlendirilmesinde okuyucular arasındaki en iyi uyumun AP3 ile elde olunduğu anlaşıldı. Lezyon boyutunu değerlendirmede okuyucular arası en iyi uyum AP3 ile sağlanmıştır (ICC=0.985). Tüm kısaltılmış protokollerde değerlendirme tam protokole göre daha kısa sürede yapılmaktaydı (p<0.05). Tüm kısaltılmış protokoller tam protokole göre daha kısa sürede elde olunmaktaydı. Sonuç: Kısaltılmış Meme MRG protokolleri ile daha kısa görüntüleme ve değerlendirme süresinde meme kanserinin preoperatif evrelemesinde yeterli tanısal doğruluk sağlanabilmektedir. ABSTRACT Aim: To determine the efficacy of abbreviated breast MRI protocols performed by 1.5 T MRI in preoperative staging in patients with newly diagnosed breast cancer. Materials and Methods: 94 patients diagnosed with breast cancer in our hospital between August 2014 and January 2018 and who underwent 1.5 T MRI for preoperative staging were evaluated retrospectively. Three separate abbreviated protocols were created from patient images. In first protocol, axial fat saturated T2 weighted images and diffusion weighted images were evaluated while in second protocol, subtracted axial fat saturated T1 weighted images obtained from two minutes after contrast administration were evaluated by two different reader. Finally in third protocol, subtracted axial fat saturated T1 weighted images obtained from two minutes after contrast administration and diffusion weighted images were evaluated by two different reader. Lesion location, number, size and presence of axillary lymphadenopathy were evaluated in each protocol. The results were compared with full protocol created by both readers and evaluated the correlation between the readers. Results: For both readers, the best correlation with the full protocol for detecting lesion location, number of lesions, and presence of axillary lymphadenopathy was achieved with AP3. (Kappa values were 0.979, 0.976 for the lesion site, 0.980, 0.855 for the number of lesions and 0.978, 0.890 for the axillary LAP, respectively). In the evaluation of all parameters, it was found that the best correlation between the readers was obtained with AP3. In the evaluation of lesion size, the best correlation between readers was obtained with AP3 (ICC = 0.985). In all abbreviated protocols, the evaluation time was shorter than the full protocol (p <0.05). All shortened protocols were obtained in less time than the full protocol. Conclusion: Abbreviated breast MRI protocols can provide sufficient diagnostic accuracy in preoperative staging of breast cancer with shorter imaging and evaluation time.
2019-01-01T00:00:00ZRetina ven tıkanıklığına bağlı gelişen makula ödeminde intravitreal bevacizumab enjeksiyonu sonuçlarımızOruç, Yavuzhttps://hdl.handle.net/11436/5522020-12-19T09:28:20Z2013-01-01T00:00:00ZRetina ven tıkanıklığına bağlı gelişen makula ödeminde intravitreal bevacizumab enjeksiyonu sonuçlarımız
Oruç, Yavuz
Amaç:Retina ven tıkanıklığına bağlı oluşan maküla ödemi tedavisinde intravitreal bevacizumab enjeksiyonu sonrası görme keskinliği ve santral fovea kalınlığı değişiklikleri incelemek. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya retina ven tıkanıklığına bağlı maküla ödemi tanısı alarak takip edilen intravitreal bevacizumab (Avastin) enjeksiyonu uygulanan 21 hastanın 21 gözü incelendi.Olgulara birer ay aralıklarla izlenerek 3 doz intravitreal 1.25mg/0.05ml bevacizumab enjeksiyonu uygulandı. Görme keskinliği (GK),Santral fovea kalınlıkları (SFK) ve komplikasyonlar kayıt edildi. Verilerin karşılaştırılmasında t-test kullanıldı, p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya RVT olan 11'i (% 52,36) erkek, 10'u (% 47,64) kadın olmak üzere 21 hastanın 21 gözü dahil edildi. Hastaların genel yaş ortalaması 62.14±9.4 yıl (46-84) idi. Hastaların enjeksiyon öncesi santral fovea kalınlığı ortalaması 548,0 ± 227,8µm iken, enjeksiyon sonrası 1.ay 272,8 ± 128,6µm ve 3.ay 269,6 ± 125,7µm olarak bulundu. Preoperatif santral fovea kalınlıgına göre, tedavi sonrası 1.ay ve 3.ay santral fovea kalınlıklarında azalma saptanmıştır. SFK'da görülen tüm bu azalmalar istatistiksel olarak anlamlı tespit edilmistir (p<0,05). Hastaların enjeksiyon öncesi görme keskinligi ortalaması 0,72 ± 0.45 logMAR (0.10- 2.0) iken, enjeksiyon sonrası 1.ay 0,39 ± 0,41 logMar (0,0- 1,1) ve 3.ay 0,41 ± 0,38 logMar (aralık; 0,0-1,3) olarak bulundu. Hastaların enjeksiyon öncesine göre 1. ayda ve 3. ayda EİDGK istatistiksel olarak anlamlı bir artış vardı (p < 0,05). Aim: To evaluate visual acuity and central foveal thickness changes after intravitreal bevacizumab injection in the treatment of macular edema due to retinal vein occlusion. Material and Method: In this retrospective study, 21 eyes of 21 patients who underwent intravitreal bevacizumab (Avastin) injection with the diagnosis of macular edema due to retinal vein occlusion were examined. Three doses of intravitreal 1.25mg / 0.05ml bevacizumab injection was applied to the patients with one month intervals. Visual acuity (VA), central foveal thickness (CFT) and complications were recorded. The t-test was used to compare the data and p <0.05 was considered statistically significant. Results: The study included 21 eyes of 21 patients with RVT diagnosis, 11 of whom (52.36%) were male and 10 (47.64%) were female. The mean age of the patients was 62.14 ± 9.4 years (46-84). The mean fovea thickness of the patients before injection was 548.0 ± 227.8µm, while it was 272.8 ± 128.6µm in the first month and 269.6 ± 125.7µm in the third month after injection. When compared with preoperative central foveal thickness, a decrease in the thickness of the central foveal was observed in the 1st and 3rd month after the treatment. All these reductions in CFT were statistically significant (p<0,05). The mean visual acuity of the patients before the injection was found as 0.72 ± 0.45 logMAR (0.10-2.0) and 0.39 ± 0.41 logMar (0.0- 1.1) at 1st month after injection and 0.41 ± 0.38 logMar at 3rd month (range: 0.0-1.3). There was a statistically significant increase in best corrected visual acuity (BCVA) at 1st month and 3rd months after injection when compared with pre-injection values (p < 0,05).
2013-01-01T00:00:00ZDiz osteoartritinin sementli total artroplasti ile tedavisininsonuçlarıGüneş, Volkanhttps://hdl.handle.net/11436/4882020-12-19T09:28:31Z2014-01-01T00:00:00ZDiz osteoartritinin sementli total artroplasti ile tedavisininsonuçları
Güneş, Volkan
Bu çalışmada, diz ekleminin anatomisi biyomekaniği diz protezlerinin özellikleri ve çeşitlerini, cerrahi teknik ve komplikasyonları ile kliniğimizde sementli total diz protezi ameliyatı yapılan hastaların takip sonuçları incelendi. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğinde sementli total diz protezi ameliyatı yapılan 88 hastanın 102 dizi çalışmaya alındı. Hastaların arşiv ve son kontrol verileri kullanıldı. Diz cemiyeti klinik ve radyolojik skorlama sistemi, görsel analog skala ile değerlendirildi. Hastaların ameliyat tarihindeki yaşları ortalaması 68.86±6.41 yaş arasındadır. Hastaların ortalama vücut kitle indeksi 35.68±6.08 kg/m 2 olarak tespit edildi. Hastaların 39 (% 44.3) unun sol dizi, 35 (%39.8)inin sağ dizi ve 14 (%15.9) ünün her iki dizi ameliyat edildi. Hastaların 25' inde (%24.5) diz ön ağrısı varken 77' inde (%75.5) yoktu. Bir hasta da total tibial gevşeme tespit edildi. Revizyon artroplasti uygulandı. Hastanede yatış süresi ortalama 11.87±3.26 gündü. Kan transfüzyonu miktarı ortalama 2.23±1.20 ünite idi. Ameliyat süresi ortalama 135.09±37.27 dakika idi. Ameliyat esnasında uygulanan turnike süresi ortalama 77.47±23.71 dakika idi. Kullanılan insert kalınlığı ortalama 11.43±1.98 mm idi. Ameliyat sonrası ostalama takip süreleri 32.82±14.01 ay idi. Çalışmamızda en sık karşılaşılan akut komplikasyon 20 hasta ile yüzeyel enfeksiyondu. Onsekiz hastaya antibiyo terapi yeterli olurken, iki hastaya anestezi altında yara debritmanı ve kapatma uygulandı. Derin enfeksiyon septik gevşeme saptanmadı. Bir hastada ameliyat sonrası erken dönemde diz çıkığı gelişti. Aşhil gerginliği olan hastaya aşiloplasti uygulandı. Femoral stem revize edildi. Bir hastada ameliyat sonrası derin ven trombozu gelişti. Tedaviyle geriledi. Bir hastada ameliyat sonrası 1. ayında patellar tendon rüptürü gelişti. Tenodez uygulandı. Ameliyat sonrası 2. ayında bir hastamızda femur boyun sters kırığı tespit edildi. Parsiyel kalça protezi ile tedavi edildi. Çalışmaya alınan hastaların ameliyat öncesi diz skoru ortalamaları 29.15±10.63 olarak tespit edildi. Ameliyat sonrası diz skoru ortalamaları ise 85.90±6.25 oldu. Çalışmaya alınan hastaların ameliyat öncesi fonksiyonel skoru ortalamaları 32.38±20.35 olarak tespit edildi. Ameliyat sonrası fonksiyonel skor ortalamaları ise 83.91±18.54 oldu. Takipte diz skorlarına göre 63 dizde mükemmel, 38 dizde ise iyi sonuç elde ettik. Diz fonksiyonel skorlarına baktığımızda 65 mükemmel, 16 iyi, 10 orta, 10 dizde ise kötü sonuç elde ettik. Yani diz puanlarına göre değerlendirirsek %100 mükemmel ve iyi sonuç fonksiyonel puanlara baktığımızda ise %79.4 mükemmel ve iyi sonuç elde ettik. Olgularımızın tümü ele alındığında %89,5' inde mükemmel ve iyi sonuç elde ettik. Hastaların ameliyat öncesi görsel analog skala puanları ortalaması 9.05±0.876 olarak tesbit edildi. Ameliyat sonrası görsel analog skala puanları ortalaması ise 1.07±1.25 olarak tespit edildi. Sonuç olarak; doğru hasta, uygun implant ve tecrübeli ekip ile komplikasyonu düşük tatminkar fonksiyonel sonuç elde edilebilir. Anahtar sözcükler: Total diz artroplastisi; diz osteoartriti; diz eklemi This study investigated knee joint anatomy biomechanics, the characteristics and varieties of knee prostheses and surgical techniques and complications and follow-up results of patients undergoing cemented total knee prosthesis surgery in our clinic. One hundred two knees of 88 patients undergoing cemented total knee prosthesis surgery at the Recep Tayyip Erdoğan University Education and Research Orthopedic and Traumatology Clinic were enrolled. These were assessed using the Knee Society clinical and radiological rating system and a visual analogue scale. Mean age at time of surgery was 68.86±6.41 years. Mean body mass index was 35.68±6.08 kg/m 2. Thirty-nine patients (44.3%) underwent surgery to the left knee, 35 (39.8%) to the right knee and 14 (15.9%) to both. Anterior knee pain was present in 25 patients (24.5%) but not in 77 (75.5%). Total tibial loosening was identified in one patient. Revision arthroplasty was performed. Mean length of hospitalization was 11.87±3.26 days. Mean level of blood transfusion was 2.23±1.20 units. Mean duration of surgery was 135.09±37.27 min. Mean length of tourniquet use during surgery was 77.47±23.71 min. Mean insert thickness was 11.43±1.98 mm. Mean postoperative monitoring time was 32.82±14.01 months. The most common acute complication was superficial infection, in 20 patients. Antibiotherapy was sufficient in 18 patients, while would debridement and closure under anesthesia were performed on two patients. No deep infection or septic loosening was determined. Knee dislocation occurred in one patient in the early postoperative period. Achilloplasty was performed on a patient with tension in the Achilles tendon. The femoral stem was revised. Deep vein thrombosis developed after surgery in one patient. This subsided with treatment. Patellar tendon rupture occurred in one patient in the 1st month postoperatively. Tenodesis was applied. Femoral neck stress fracture was determined in one patient in the 2nd month postoperatively. This was treated with partial hip prosthesis. Mean preoperative knee score was 29.15±10.63, compared to 85.90±6.25 postoperatively. Mean preoperative functional score was 32.38±20.35, compared to a mean postoperative functional score of 83.91±18.54. During follow-up, perfect results based on knee scores were achieved in 63 knees and good results in 38. In terms of functional scores, we achieved perfect outcomes in 65 knees, good in 16, moderate in 10 and poor in 10. In other words, based on knee scoring we achieved 100% perfect and good outcomes, while based on functional scores we achieved 79.4% perfect and good outcomes. Considering all our cases together, we obtained perfect and good results in 89.5%. Our patients' mean preoperative visual analogue score was 9.05±0.876, compared to 1.07±1.25 postoperatively. In conclusion, satisfactory functional results with low complication levels can be achieved with the right patient, appropriate implants and an experienced team. Key words: Total knee arthroplasty, knee osteoarthritis, knee joint, cemented total knee, knee pain.
2014-01-01T00:00:00Z