Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi romanı ile Ercümend Ekrem Talû’nun Kodaman romanı üzerine karşılaştırmalı bir inceleme
Künye
Güzel, B. (2015). Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi romanı ile Ercümend Ekrem Talû’nun Kodaman romanı üzerine karşılaştırmalı bir inceleme. Turkish Studies (Elektronik), 10(4), 559-574.Özet
Günümüz edebiyat incelemelerinde genel edebiyat bilimi altında yer alan karşılaştırmalı edebiyat biliminin varlığı, edebi eserler ve metinler arasındaki etki ve etkileşim bağlamında ele alındığında, yazının icadına kadar uzanmaktadır. Ancak karşılaştırmalı edebiyat biliminin bilimsel bir terim olarak ortaya çıkışı ve kullanımı on dokuzuncu yüzyılda gerçekleşmiştir. Karşılaştırmalı edebiyat biliminin temelinde yatan düşünce Goethe'nin "Weltliteratur" adını verdiği dünya edebiyatı düşüncesidir. Buradaki temel hedef her ulusun kendine ait olan başyapıtlarının ortak, evrensel bir edebiyat havuzu veya kültürü oluşturmasıdır. Dünya'da pek çok eser, ister aynı dilde isterse farklı dillerde yazılmış olsun, diğer pek çok eserle biçim, içerik ve üslup bakımından benzer özellikler taşımaktadır. Bu çalışmamızda karşılaştırmalı edebiyat bilimi bağlamında Ahmet Altan'ın Kılıç Yarası Gibi adlı romanı ile Ercümend Ekrem Talû'nun Kodaman adlı romanı incelenecektir. Zira her iki roman farklı yıllarda yayınlanmış olsa da aralarında ortak ya da benzer olarak ifade edebileceğimiz noktalar bulunmaktadır. Bu yüzden söz konusu romanlar bize karşılaştırmalı edebiyat bilimi çalışmaları için imkân sağlamaktadır. İki romanda da konu edinilen zaman dilimi Sultan II. Abdülhamit dönemine denk gelmektedir. Bu dönem jurnallerin, paşalar arasındaki çatışmaların, iç ve dış entrikaların Osmanlı Devleti'ndeki hem siyasi hem idari hem de özel hayatı sürekli etkisi altına aldığı bir dönemdir. Ahmet Altan'ın Kılıç Yarası Gibi romanında söz konusu olaylar romanın kurgusu içerisinde, farklı olayların içinde okuyucuya sunulurken; Ercümend Ekrem Talû'nun Kodaman romanında iki paşa arasında geçen olaylar romanın merkezinde yer almaktadır. Ercümend Ekrem Talû'nun romanında anlatılan olay, başkahramanın da içinde bulunduğu bir olay örgüsü içerisinde anlatılmaktadır. Başkahraman Yaşar Reis, nam-ı diğer Kodaman, Fehim Paşa ile Fuat Paşa arasındaki ilişkinin tam ortasında yer almakta ve yaşanan olaylara dâhil olmaktadır. Bu yüzden anlatılan olayın romandan çıkarılması durumunda romanın iskeletinde bir bozulma meydana gelmesi söz konusudur. Ahmet Altan'ın romanında ise aynı olay romanda yer alan ikincil, hatta üçüncül kişilerle ilişkilendirilerek daha karmaşık bir şekilde ele alınmıştır. Bu yüzden anlatılan olayın romandan çıkarılmasıyla romanın iskeletinde herhangi bir bozulma meydana gelmesi söz konusu değildir. Her iki romanda da Sultan II. Abdülhamid'in kurduğu hafiye teşkilatından bahsedilmektedir. Sultan hafiyeleri sayesinde herkesten ve her olaydan anında haberdar olmaktadır. İki romanda da Fuat Paşa hakkında saraya sık sık jurnaller gelmektedir. Ercümend Ekrem Talû'nun Kodaman adlı romanında bu jurnallerde neler yazılı olduğu da yer almaktadır. Fakat Ahmet Altan'ın Kılıç Yarası Gibi adlı romanında sadece saraya gelen jurnallerden bahsedilmektedir; jurnallerin içeriği hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Her iki romanda da Sultan II. Abdülhamid olayların içinde yer almaktadır. Ancak Sultan'ın Fuat Paşa'ya karşı düşünceleri iki romanda da farklı şekillerde ele alınmaktadır. Ercümend Ekrem Talu'nun Kodaman adlı romanında Sultan II. Abdülhamid, Elena Kahramanı olan Fuat Paşa'nın halkın içinde çok sevilen bir paşa olmasını kıskanmaktadır. Paşa'yı kendisine karşı isyan girişiminde olan kişilerin önde gelenlerinden birisi olarak görmektedir. Ahmet Altan'ın Kılıç Yarası Gibi adlı romanında ise Sultan II. Abdülhamid Fuat Paşa'ya karşı bir sevgi beslemektedir. Fuat Paşa'nın bozulmuş askeri düzen içinde iş yapabilecek sayılı paşalardan birisi olduğunu düşünmektedir. Buraya kadar yapmış olduğumuz değerlendirmede de görüldüğü üzere tarihi olaylardan hareketle kurgulanmış olan söz konusu iki roman da birkaç olayın benzerliği dışında farkı şekillerde kurgulanarak okuyucuya sunulmaktadır. İki romanda da benzer olan noktalar; bazı Osmanlı paşalarının isimleri ile romanların sonunda Fuat Paşa'nın İzzettin Vapuru ile Şam'a sürgüne gönderilmesidir. Ercümend Ekrem Talû Kodaman adlı romanını 1934 yılında kaleme almıştır. Yazarın romanında bahsettiği olayların geçtiği zamanlar onun gençlik yıllarına denk gelmektedir. Yazar olayların anlatıldığı yıllarda İstanbul'da yaşamaktadır. Bu yüzden bazı olaylara kendisi de tanık olmuş olabilir. Nitekim Fuat Paşa'nın Şam'a sürgüne gönderildiği yıl Ercümend Ekrem Talû 16 yaşındadır ve İstanbul'daki Galatasaray Sultanisi'nde öğrencidir. Ercümend Ekrem Talû'nun romanda kullandığı dil ve olayları anlatış şekli romanın genelinde mizahi bir tarzdadır. Yazarın bu üslubu, okuyucuyu bilgilendirirken eğlendirmeyi de amaçladığını göstermektedir. Ahmet Altan ise Kılıç Yarası Gibi adlı romanını, anlattığı olayların üzerinden yaklaşık bir asır geçtikten sonra, 1998 yılında kaleme almıştır. Ahmet Altan'ın üslubu Ercüment Ekrem Talû'ya göre daha gerçekçidir. Altan, olayları okuyucuya daha karmaşık ve çapraşık olan ilişkiler ağı içinde sunmaktadır. Yazar romanında bazen yüklemsiz bazen de uzun ve devrik cümlelere yer vermektedir. Bu durum yazarın okuyucuyu dikey bir okuma yapmaya yönlendirdiğini göstermektedir. Farklı dönemlerde yazılmış söz konusu romanların aynı tarihsel dönemi ve aynı olayları konu edinmeleri bize ilk bakışta ilginç gelebilir; ancak romanlara konu olan Sultan II. Abdülhamid dönemine biraz yakından baktığımızda iki yazarın da romanlarında neden bu dönemde gerçekleşen olaylara yer verdikleri daha rahat anlaşılabilir. Sultan II. Abdülhamid Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahıdır. Sultan duraklama ve gerileme dönemlerindeki son 17 padişah içerisinde 33 Ahmet Altan'ın Kılıç Yarası Gibi Romanı İle Ercümend Ekrem Talû'nun... 561 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 10/4 Winter 2015 yıllık saltanatı ile (1876-1909) en çok tahta kalan padişah olmuştur. Onun dönemi jurnaller ve hafiyeler dönemi olarak da anılmaktadır. Kurmuş olduğu hafiye teşkilatı ile İmparatorluğun en ücra köşelerinde meydana gelen sıradan olaylar bile mümkün olan en kısa sürede saraya iletilmektedir. Bu yüzden Sultan II. Abdülhamid tarihi kaynakların pek çoğunda - özellikle de batılı kaynaklarda - Kızıl Sultan (!) olarak anılmaktadır. Ancak Sultan, dönemin entrikalarla dolu şartları altında İmparatorluğu başka türlü yönetemeyeceğinin de farkındadır. O dönemde başta Sultan'ın kendisi olmak üzere dönemin önde gelen paşaları, kabadayıları, cemaat önderleri, devlet görevlileri hatta halktan birisi bile jurnaller ve hafiyeler yüzünden günlük dedikodu konusu olabilmektedir. Bütün Osmanlı payitahtına yayılmış olan hafiyeler yüzünden imparatorluk âdeta bir dedikodu kazanı haline gelmiştir. İmparatorluğun dört bir yanından gelen jurnaller genellikle yazılı olarak saraya iletildiği için pek çoğunun arşivlenmiş olduğu bilinmektedir. Bu jurnaller, genellikle dedikodu içerikli olduğu için, İmparatorluğun dağılmasından sonra pek çok yazarın, tarihçinin ve akademisyenin yakın tarih hakkında gerek resmi gerekse gayr-i resmi bilgi almak için başvurdukları kaynaklar haline gelmişlerdir. Ercümend Ekrem Talû ve Ahmet Altan da bu jurnalleri dolaylı ya da dolaysız olarak incelemiş olabilirler. Bir röportajında Ahmet Altan bu konu ile ilgili olabileceğini düşündüğümüz şu sözleri söylemiştir: "Ben tarihi en iyi anılardan öğrenebileceğimize inanıyorum. En azından edebiyat için iyi malzemenin anılarda ve tarih kitaplarının dip notlarında saklı olduğunu düşünüyorum. 31 Mart'ı yazarken o günleri yaşamış insanların gün be gün tutukları notlardan, anılardan, haberlerden yararlandım." (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=- 247956) Sonuç olarak iki roman da tarihi olaylardan etkilenilerek ya da esinlenilerek kaleme alınmıştır. Aytaç'a göre "aynı dilde, aynı konuyu işleyen iki eser, ister çağdaş ister farklı dönemlerden olsun, mutlaka farklılıklar arz etmek durumundadır. Aksi halde ikincisi ya kopya, ya ardıldır, yani eser olma katına yükselmemiştir. Ortak konuyu ele aldığı halde özgün eser verebilmek ise ancak o konuyu başka türlü işlemekle sağlanıyor." (Aytaç, 2003: 8). İki romanda da olaylar farklı bakış açılarıyla ve farklı ilişki ağlarıyla kurgulanarak okuyucuya sunulmaktadır. Biz de bu çalışmamızda iki roman arasındaki benzer ve farklı yönleri tespit ederek bu benzerliklerin ya da farklılıkların neden kaynaklandığını ortaya koymaya çalıştık. Gürsel Aytaç'ın da ifade ettiği üzere bu çalışmadaki amacımız hiçbir zaman "bir etki avcılığı" peşinde koşmak olmamıştır (Aytaç, 2003: 178). Anahtar Kelimeler: Karşılaştırmalı edebiyat bilimi, Ercümend Ekrem Talû, Ahmet Altan, Weltliteratur, Dünya edebiyatı. The existence of comparative literature which is presently under the heading of general literary science goes back to the invention of writing in terms of the effect and interaction between the literary works and texts. However, emergence and usage of the term comparative literature was in the nineteenth century. The comparative literature is based upon the idea of world literature named as “Weltliteratur” by Goethe. The fundamental goal of this idea is creating a universal literary culture with the total sum of every nation’s own masterpiece. In the world, most literary works whether written in the same language or in different languages have similar features with most of the other works in terms of form, content, and style. In this study the novels Kılıç Yarası Gibi by Ahmet Altan and Kodaman by Ercümend Ekrem Talû are analyzed in the context of comparative literature. Therefore, these two novels have common or namely similar points although they were published in different years. Consequently, aforementioned novels provide opportunities for analysis in terms of the science of comparative literature. Both of the novels tell us about the same time period, the reign of Sultan Aldulhamid II. In this period the politic, administrative and private lives of the Ottoman Empire were constantly under the pressure of domestic and external conspiracy, journals, and conflicts between pashas. Like a sword wound by Ahmet Altan tells the aforementioned issues in various events based on its fiction, while in Ekrem Talu’s novel, Kodaman is centered on the conflicts between two pashas. The event in the novel of Ekrem Talu is told within a story arc included the protagonist. The protagonist Yaşar Reis, also known as Kodaman, is in the centre of the relation between Fehim and Fuat Pashas and involved in the events. Thus, in case of omitting the narrated event, structure of the novel may be disrupted. However, in the novel “Like a sword wound “by Ahmet Altan, the same event is told in a more complex structure related with the second and third person point of views. Therefore, it is not possible for the structure of this novel to be disrupted by omitting the narrated event. In both novels, secret police network of Sultan Abdulhamid II are mentined. The Sultan is kept informed of every one and every event by Hamidian secret police. The journals informing about Fuat Pasha are frequently sent to the palace in both novels. In Ercümend Talu’s novel named Kodaman also contents of those journals are mentioned. However, in the novel “Like a Sword Wound” only the journals sent to the palace are mentioned not their contents. Sultan Abdul Hamid is involved in the events of the both novels. Yet, the ideas of Sultan Abdul Hamid about Fuat Pasha are handled differently in the novels. In the novel Kodaman by Ekrem Talu, Fuat Pasha, the hero of Elena, is popular in the public and Sultan Abdul Hamid envies him as he sees Fuat Pasha as a potential treat who can lead the people in a riot against the Sultan. In Ahmet Altan’s novel “Like a Sword Wound”, Sultan Abdul Hamid is fond of Fuat Pasha. The Sultan thinks that Fuat Pasha is one of the distinguished Pashas who can manage to serve for him in the corrupt military system. The review so far has clearly shown that both novels which are fictional and based on the historical events are presented with different fictions except several similar events. The similar points in the novels Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi Romanı İle Ercümend Ekrem Talû’nun… 563 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 10/4 Winter 2015 are some of the Ottoman pashas’ names and sending Fuat Pasha into exile by İzzettin’s boat to Damascus. Ercümend Ekrem Talu wrote Kodaman in 1934. The events he mentined in the novel occur at the same time as his youth. The writer would live in İstanbul then. Therefore, he might have witnessed some of the events himself. As a matter of fact, the year when Fuat Pasha is exiled into Damascus is the same with the year when Ercümend Talu is a 16-year-old student at Galatasaray College. In general, wording of the novel is in a humorous way. The writer’s preference of wording indicates his aim of entertaining the reader. On the other hand, Ahmet Altan wrote “Like a Sword Wound” in 1998 when nearly a century past after the events told in the novel. Compared to Ercümend Ekrem Talu, Ahmet Altan’s wording is much more serious. Altan presents the events in a more complicated network relation. In some parts of the novel, the writer includes sentences without verbs and long, inverted sentences. These kind of sentences indicate the writer’s inducement of intensive reading for the reader. The two aforementioned novels with similar plots and time periods from the history might seem interesting at first; however, the reason why the writers focused on this period could be easy to found out when we look closer to the time period in the reign of Sultan Abdul Hamid II. Sultan Abdul Hamid II was the 34th monarch of the Ottoman Empire then. Sultan Abdul Hamid II with his reign of 33 years (1876-1909) remained on the throne which is the longest period among the last 17 monarchs of Ottoman Empire in the period of stagnation and regression. His reign is also named as journals and secret police period. With the help of Hamidian secret police would send messages to the palace as soon as possible about even ordinary events occurred in a far place of the Ottoman. Therefore, Sultan Abdul Hamid is depicted as “Red Sultan” (!) in most of the historical documents particularly in western resources on history. However, the Sultan is aware of the fact that it was impossible to rule the empire in a different way under the conditions of that period with conspirations. At that time, most people including the Sultan himself, prominent pashas, bullies, community leaders, officers, and even ordinary people may have involved in the daily gossips because of the journals and the secret police. Due to the secret police spread around the whole Ottoman land, the empire turned into a rumor mill. The journals sent to the palace from far and wide of the empire were generally written so most of them are known as archived. Those journals, mostly included gossips, have become resources to apply for most of the writers, historians, and academicians who wish to obtain official or unofficial information on the recent history. Ercümend Ekrem Talû and Ahmet Altan might have examined those journals directly or indirectly. In our opinion, the following words of Ahmet Altan cited from an interview might be related to this issue: “I believe that we can learn history best with the memories. I think that at least, good subject matters for literature are hidden in the memories and footnotes of the history books. While I was writing my novel 31th March I benefited from the notes, diaries, memories and news of the people who experienced those days.” 564 Bekir GÜZEL Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 10/4 Winter 2015 (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=- 247956) Consequently, both novels are indited as a result of the influence or inspiration from the historical events. According to Aytaç “two works tell the same issues in the same language, no matter they are contemporary or from different time periods, have to present differences. On the contrary, the latter is either a copy or sequent, unable to be an original literary work. Despite sharing the same plot, to be able to produce an original work is only provided by telling the story in a different way.” (Aytaç, 2003: 8). In both novels the events are presented to the reader within different relation networks by different perspectives. In this paper, we focused on identifying similar and different points of the two novels, and revealing the reasons of them. In this study, we never aimed to pursue “a hunt for impression” as Gürsel Aytaç stated (Aytaç, 2003: 178).